Yusuf HOCA (İlim Adamı)
Yusuf Yılmaz hoca efendi 1907 yılında kıbledağı köyü’nde doğdu. Babası Mehmet Emin Efendi, annesi Redife, dedesi ise Ali Efendi’dir. Dedesinin adından dolayı aileye sonraları Alefendiler denmiştir. Yusuf hoca, Mehmet Emin Efendi’nin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
Alefendiler ailesi her kuşakta ilme önem veren bir merkez olmuştur. Aile Kur’an-ı Kerim ilimlerinin öğretilmesi yaşadığı çevredeki halkın değişik sorunlarının giderilmesi noktasında önemli görevler üstlenmiştir. Alenfendi ocağı , Kıbledağı köyü’nde İslami ilimleri öğrenmek isteyenlerin yöneldiği bir yer olmuştur. Bu noktada gelen öğrencilerin ihtiyaçları da giderilmeye çalışılmıştır. Yusuf hoca efendi’nin küçük kardeşi Süleyman Yılmaz’ın eşi Zehra Yılmaz hanımefendi de, öğrencilerin derslerde yaşadıkları zorluklardan diğer tüm sıkıntılar ve her türlü ihtiyaçlarının giderilmesinde çok önemli görevler üstlenmiştir. Bir vefa borcu olarak onun bu gayetlerini burada anmak gerekir. Bu ocakta ilim yoluna girenler, özlemle ifade etmektedirler. İlim geleneği Yusuf hoca efendi’nin küçük kardeşi Süleyman’ın oğlu Ali hoca yoluyla bugün sürmektedir. Ali hoca (Yılmaz) da Yusuf hoca’nın rahle-i tedrisinde yetişerek, sonraları İstanbul’da da aşere, takrib, tecvid, fıkıh, teshir dersleri alarak daha sonra Rize’de değişik camilerde imam-hatiplik yaptıktan ve amcası gibi imkanları ölçüsünde talebe yetiştirdikten sonra Güneysu köprübaşı camiinde emekli olmuştur. Bugün Rize kıble dağı köyünde yaşamaktadır.
Örnek dolu bir yaşam
Yusuf hoca efendi, Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinde çekilme sürecine girdiği zor şartlar altında, yöresel imkanlar ölçüsünde eğitim görmüştür. İlk Kur’an Eğitimini Çoncikli Tahir efendiden almıştır. Daha sonra hafızlığa başlamıştır. Köseoğullarından hafız Bilal efendiden hıfzını tamamladı. Hafız Tahir efendiden ta’lim dersleri gördü, bir süre kıraat ilmi derslerine devam etti. Ancak hafız Tahir efendinin Trabzon lisesine Arapça – farsça öğretmeni olarak atanmasıyla ilmi kıraat tahsili yarıda kaldı. Ardından Kanboz (Selamet köyü)‘lu Kandemir Hüseyin efendi den sarf, Setoz Ortaköy molla Mehmet oğullarından ilmi ile meşhur Ömer (Yılmaz) efendi den sarf, nahiv, mantık, maani, fıkıh, fıkıh usulü, tefsir, tefsir usulü, hadis, hadis usulü dersleri alarak medrese tarzı icazet aldı.
Kur’an-ı Kerim okumanın yasak olduğu yıllarda halka, çocuklara Kur’an-ı Kerim, ilmihal öğretmeye çalıştı. Hıfzını tamamladığı 1925 yılından 1970 yılına kadar daima ders okuttu, halka vaaz verdi. Yasaklı yıllarda gizli mahzenlerde, merdiven altlarında, kuytu köşelerde Kur’an-ı kerim öğretti 1955 yılına kadar Kıbledağı (setoz) köyünde hizmet verdi
Bir çok hoca yetiştirdi
1955 yılında Güneysu (Potomya) merkez camii imamı Mustafa efendinin vefatı üzerine merkez camii imam-hatipliğine atandı. 1955 den vefat tarihi olan 1970 yılına kadar Güneysu merkez camiinde görev yapmıştır. Bu süre içerisinde 60 civarında hafız, 20 civarında hoca yetiştirmiştir. Bunların çoğu sonra din görevlisi olarak hizmet etmiştir. Ayrıca imamlık görevini sürdürmenin yanında İslami ilimlerin öğretilmesi için büyük çaba gösterdi. Görev süresi içerisinde Güneysu merkez camii yörenin bir ilim merkezi olmuştur. Burada fıkıh Tefsir, Hadis, Arapça, Sarf, nahiv, maani, dersleri vermiştir. Tefsir olarak daha çok kadı beydavi’nin “kadı tefsiri” diye bilinen envaru’t-tenzil ve esraru’t te’vil adlı tefsirini, cedaddin es-suyuti ve celaleddin el-mahalli’nin tefsiri celaleyn tefsirini; fıkıhtan mülteka, kuduri, nuru’l-İzah kitaplarını okuturdu. Güneysu merkez camiinde 1955 - 1970 arası yıllarda 3 dönem medrese usulü talebe okutmuştur.
1963 yılında, daha önce üzerinde küçük bir cami bulunan Kıbledağı tepesi üzerine yeniden camii inşasına öncü oldu. Sırtında taş taşıyarak, halkı teşvik ederek camiinin yeniden inşasını sağlamıştır. Kıbledağı tepesinden açık havada çok uzak mesafeleri, Rize’yi bile görmek mümkündür. Yusuf hoca sık sık buraya çıkar tefekkür, tezekkür ve ibadetle meşgul olurdu. İnziva hayatını çok severdi. Meşguliyetlerden uzaklaşmak, varlığın sırrına ermek için inziva hayatı, Allah dostlarının hayat tarzının bir parçasıydı. O da Allah dostlarının yolunu izlemeye gayret ederdi. İki kez hacca gitmiştir. 1953 te gemiyle 1966 da da uçakla kutsal toprakları ziyaret etmiştir.
Riyadan şiddetler sakınır, ihlasa çok önem verirdi. Boş zamanlarında kur’an-ı kerim’in yanında delailu’l-hayrat okurdu. Nafile namazlarını da terk etmemeye özen gösterirdi. Özellikle teheccüd namazına çok önem verirdi. Yeğeni Ali hoca, Yusuf hoca efendi’nin 1945 -1970 yılları arasında bütün teravih namazlarında namazı hatimle kıldırdığını belirtmektedir.
Bazen teheccüd namazına kalktığında bir rekatta zammı sure olarak beş cüz kur’an-ı kerim okuduğu olmuştur. Her şeye Kuran’an’la cevap verirdi. Hıfzı çok kuvvetliydi. Kur’an’ın lafzı kadar manasına da aşina idi.Sorulan bütün sorulara Kur’an’la cevap vermesiyle tanınırdı. Öğrencilere çok sık bir eğitim verirdi. geçiştirmez peşini takip ederdi. Müteşabih ayetler ders esnasında geldiği zaman diğer ayetleri de okutur, o ayetlerin nerde olduğunu sorardı. Ders dinlerken dersi ezbere dinlerdi. Kur’an-ı Kerim’e bakma ihtiyacı hissetmezdi. İnandığı ve söylediğini harfiyen yaşadığı için kendisine her sınıf insan saygı gösterir ve ferasetinden sakınırdı. Herkes ona hürmet ederdi. 1970 yılında beyin kanaması sonucunda vefat etmiştir. Mezarı Kıbledağı köyünde ki aile kabristanlığında bulunmaktadır.
Mezar taşında şu beyitler yazılıdır.
"Kur’an ile hadis ile fıkıh ile geçti ömrüm. Doymadım hiç biri ile evlenmedim, dinlenmedim, bezmedim, uğraştım ta’lim-ı ilm ile, hıfz ile."
M. Necip YILMAZ)